Bir çok konunun ilgimi çekmesi sebebiyle bir çok işe girişmişimdir, genel itibariyle sıkılmam yada gerekli sabır ve yatırımımı yapmamam dolayısyla işler ya yarım kalmıştır ya da bırakmışımdır. Bu olayların çeşitli alt sebepleri var tabi ki, mesela son olarak büyük plastik kasalarda domates yetiştiriyordum, bir de gölgeli bir ortamda, sulaması sonra uzayan fidelerin askıya alınması falan derken 3 aydan fazla emek verdim ve karşılığında sadece 4 adet domates elde ettim, tabi sadece tek bir fideden ibaret kiraz domatesim ise kasım ayı oldu hala domates veriyor, demem o ki, öğrenme maliyeti derken birşeylerle meşgul oldum, en azından yeni deneyimler kazandım.
Gelelim bu yazımızın sebebine, yukarıda açıkladığım gibi yine bir alana ilgim oluştu, bu alanın adı Bıldırcın Yetiştiriciliği, ilk başta 6 adet yavru bıldırcın aldım, sonra annem bir 4 tane daha al dedi, sonra bu 10 bıldırcından 1 tanesi nedense öldü, elde kaldı 9 tane. Ben bunlara 2 ay güzelce baktım, başladılar yumurta vermeye, 9 tanesi de aynı kafeste, lakin hangisi dişi henüz bilmiyorum, gün aşırı bakıyordum ve yumurta sayılarını ve dişi sayısını tahmin edemiyordum. Aslında dişi ve erkek ayrımı çok basitmiş ama o zamanlar kafam başka yerlerde olduğundan bilemiyordum ve öyle ki bir tane erkek bıldırcını toplamış olduğum yumurtaların üzerine otursun da bana civciv çıkarsın diye 2-3 gün ayrı bir kafeste tuttuğumu bilirim…
Sadede geleyim, bu hayvanlar büyüdü, ve ben gördüm ki bende 7 tane erkek malesef 2 tane de dişi varmış, halbuki alırken dişi sayısının tam tersi olmasını istemiştim, neyse almış olduk bir kere ve macera son sürat ilerledi. Bir sabah bir baktım 3 tane hayvanın kafası kanlar içinde kalmış, haliyle hemen ayırdım ve tedavi ettim, daha sonra yumurtaları 1 hafta topladım ve hesapsız kitapsız kuluçka makinası alarak bu yumurtaları kuluçka makinasına koydum. Tam 17 gün kuluçka süresi olan bıldırcınlar, yumurtalardan çıktı ve 14 adet koyduğum yumurtadan 9 yavru çıktı sonra 1 tanesi öldü ve 8 tane şuan hala yaşıyor. Ve bundan sonra her hafta en az 9 en çok ta 14 yavru elde etmeye başladım. Şu dakikalar da tam tamına 69 adet bıldırcınım var.
Tabi bu arada hızla çoğalan bıldırcınlar sonrası yeni kafes sistemleri, yem harcamaları ve zaman gittikçe artmaya başladı. Dedim ki bunları çoğaltıyoruz ama eee ne olacak bu iş, bu işin sonu nedir, nedir nedir derken dedim bunların yumurtasını satabilir miyiz.
Bu sorunun cevabını da tanıdığım tavuk çiftliği olan birine sorarak giderdim ama o da ne. Şimdi ben 12 tane yumurtayı toplayacağım sonra onları viyol denilen plastik kutuya koyacağım sonra sertifikamın ve firma bilgilerimin olduğu kağıt ambalajı vuracağım ve böylelikle satışa sunacağım yumurtalarımın 12 tanesini tam olarak x liradan alıyorlar. Ama marketlere bakıyorsun 2,35 x liradan satıyorlar. Şimdi dedim ki tamam eyvallah benim 1o0 adet bıldırcınım olsa ve 100 tane yumurta alsam her gün elde edeceğim günlük parayı 30 ile çarptım sonra bu hayvanların 30 gün boyunca yiyecekleri yem parasını çıkardım, kalan o kadar komik rakam ki, kesinlikle ticari değil, ayrıca bu hayvanlara baktığım deponun kirasını koymadım bile.
Ve bir ikilem de kaldım, tamam mı devam mı, bir yandan bu kadar emek ve karşılığı çok az yada zarar, diğer tarafta sen üretme ben üretme ne olacak bu ülkenin hali. Ve kararımı verdim, ben üretmeye devam edeceğim, ama şunu da çok iyi anladım, bundan bir kaç gün önce haberlerde bir çiftçi para etmediği gerekçesiyle nar ağacını kesiyordu, hani bilemiyorum şimdi o kesti ağacını sonra bir başkası ee narı kimse üretmiyorsa bu nar dışardan gelecek ve parası kim bilir ne olacak, o zaman daha mı iyi olacak.
Ve bu ağacını kesen çiftçi gibi son zamanlarda bir sürü insan bu tür eylemlerde bulundu ve ben de onların halini ilk defa anladım. Peki bu durumun çözümü nedir, benim bıldırcınlar da kolay, yem var su var, yemi ucuz alırsam maliyetim ucuzlar, su zaten her yerde çeşme var, bedava bile bulurum, ama gelelim çiftçiye, gübresi, işçilik ücretleri, mazotu var da var… Ve bir de en büyük sorun aracılar sorunu, ben malı birine, sonra o birine, sonra o da birine vere vere mal her el değiştirdiğinde fiyat katlanıyor…
Ben bu alanda çok yeniyim, tam olarak sorunun çözümüne vakıf değilim lakin ben de mağdurlardanım, kendi sorunumun çözümüne gelirsem, başka bir olaydan örnek vererek açıklayacağım… Kış aylarının gelmesiyle bende bir kuru öksürük meydana gelir, pek doktorlarla aram olmadığı için bu zamana kadar tedavi olmadım, geçen hafta tv de aktarlar odası başkanının öksürüğe iyi gelen tarifine denk geldim ve uyguladım, sonuç gerçekten işe yarıyor, tarif te andız pekmezi ve keçi boynuzu özü var, peki ben bu zamana kadar hiç bunlardan yedim mi, elbette hayır, ama bir tanıtım sayesinde ben bunlardan aldım, hatta bu yazıyı yazdığım gün bir başkasına da aldırdım ve sağa sola herkese söyledim, diyeceğim şu ki, benim formülüm, reklam ve yeni pazarlar bulmak, birinci elden verebileceğim satış yerleri bulmak. Olaylara her zaman farklı bir açıdan bakmak gerekir, krizler fırsat yaratır derler, bazen olayın vehametiyle net göremeyebiliriz, ama ufak bir bakış açısını değiştirdiğimiz de su anında berraklaşıyor.
Diyeceğim şu ki, ben üretime devam edeceğim ve gelişmeleri buradan paylaşacağım.
Sağlıcakla…
Sonuç üretime devam olamadı. Sebebine gelirsek, bu yazıyı yazdığım tarihten kısa bir süre sonra kuru öksürüğüm için doktora gittiğimde bana bir alerji testi yaptılar ve bu testte toza karşı alerjim çıktı. Bıldırcınları yetiştirdiğim yer aşırı derecede tozlu ve kuşların kanat çırpmasıyla tozlar daha da uçuşuyordu ve alerji testinden sonra o zaman 100 küsur olmuştu herhalde bıldırcınlar, iki farklı kişiye vererek bıldırcın serüvenime sağlık dolayısıyla son vermek durumunda kaldım. Ayrıca kafes almıştım ve o ufacık gözlere bir dünya bıldırcının koyularak tıpkı hapishane gibi yetiştirilmesine de vicdanım el vermiyor.
Sonuç ne oldu peki:)